Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesala,zeytin dikeceksin, hem de
öyle çocuklara falan kalır diye
değil,ölmekten korktuğun halde ölüme
inanmadığın için, yaşamak, yani ...ağır
bastığından.
Hülya Yıldırım
29 Ağustos 2010 Pazar, 00:09
Uzat ellerini gökyüzüne çocukYakala en
uzaktaki parlak yıldızıTutsak et onu
gözlerindeki gizemli ışığaKayıp gitmesin bol
yıldızlı bir gecede sonsuzaSana hiç temmuzu
anlattım mı ben çocuk...Ya da söyledim mi
ağustosun türküsünüİkisi de Bir serencam
üstünedirVe boyu fidan yağmur saçlı bir
kızı anlatırDerler ki kız bir sevdanın
ardına düşüpKavminden kopmuşSevdalısıyla
uzak diyarlara gidipYeni...
Gülderen Tozun Yıldız
29 Ağustos 2010 Pazar, 12:14
soyledıgımız seylerın ardında gızlenmek
guzel
Gönül Ben
29 Ağustos 2010 Pazar, 12:14
Aşkımı cin çarptı! Sevgilim! Kalbime ruhsat
ver ömrünü! Ömrünü emanet et ömrüme! ..
Derya Yildiz
29 Ağustos 2010 Pazar, 12:14
YALNIZCA BIR KIRINTIYDIN ICIME ILK
DUSTUGUNDEVAKITSIZ ANDA...BILMEDIGIM BIR NEDEN
BENI ALIP GOTURDUGUNDE O YERLERE...ARADIGIM ASKI
BULDUYSAM SENDEDIR............YA BU BENIM ICIMDE
DOLASANDA KIMDIR ?YA BU BENIM ICIMDE MEKAN TUTANDA
KIMDIR ?GERIYE KALAN YALNIZCATANIMADIGIM BU
TENDIR...
Gökhan Dinler
29 Ağustos 2010 Pazar, 12:15
yaşamak güzel...
Metehan Demir
29 Ağustos 2010 Pazar, 00:16
güzelmiş
Rojbin Kevi
29 Ağustos 2010 Pazar, 00:16
yaşamak mı ben yaşamıyorum ki yaşayan bir
ölü gibiyim
Adalet Mülkün Temelidir
29 Ağustos 2010 Pazar, 00:18
oyle yada boyle icinde oldugumuz zamanı
geldiginde de ıirada bekleyenlere yer vermemiz
gereken surec hayat, ve doga kendi iclerindeki o
akilalmaz, acimasiz duzenlerinde ilerlerken,
kapanan gozler, sadece kş$inin gormesini engeller
bazıları vardır, kırpmak icin bile kapamazlar
o gozleri, hayatı kacırmaktan korkarcasına.
evet tekrarı yoktur hayatın, ve nasıl kapanan
gozler onunu goremiyorsa; asla kapanmayanlar da
cabuk eskirler
Gönül Ben
29 Ağustos 2010 Pazar, 12:19
Biz dile söze bakmayız, gönle hale bakarız..
Edep bilenler başkadır, Canı ruhu yanmış
aşıklar başka...
Adalet Mülkün Temelidir
29 Ağustos 2010 Pazar, 12:21
bakın yağmur yağarken ben böyle bir saray
yerine eğer bir tavuk kümesi görsem ıslanmamak
için belki de bu kümese girerdim***a kümes beni
yağmurdan korudu diye de ona şükran borcumu
ödemek için onu saray gibi göremem doğrusu siz
tabii şimdi gülerek böyle bir durumda kümesle
sarayın arasında bir fark olmadığını
söyleyeceksiniz evet, yaşamda tek***acımız
ıslanmamak olsayd, dediğiniz doğru olurdu diye
yanıt veriyorum size..
öner Sağlam
29 Ağustos 2010 Pazar, 12:26
Kendinden nefret edip ayna parçalamak
kolay..Sorun; sonrasında ortaya saçılan
binlerce "SENİ" kim
temizleyecek?(k.iskender)
Ayhan Kılıc
29 Ağustos 2010 Pazar, 12:31
''Yaşamak ciddi bir iştir şakaya
gelmez; Ancak bunu bilenler hayatı hafife
alabilirler''
Mesut Kartal
29 Ağustos 2010 Pazar, 00:32
yaşamak direnmektir......
Swcn Krmn Karaman
29 Ağustos 2010 Pazar, 12:33
yaşam ve yaşamak birbirine çok uzakk
Semra Gümüş
29 Ağustos 2010 Pazar, 00:37
nasıl istersen öyle yaşa;fakat bil ki birgün
mutlaka öleceksin.Kimi seversen sev***a unutma
ki;birgün mutlaka ayrılacaksın.Dilediğin gibi
davran;lakin şuda herzaman hatırında olsun;her
yaptığının karşılığını mutlaka
göreceksin...
Adalet Mülkün Temelidir
29 Ağustos 2010 Pazar, 12:42
insan olmak aslında elle tutulur gözle
görülür olan basit ve gayet dünyevi
figürlerin başkalarının idrak edemediği
sadece bireyin kendisinin algılayabildiği şahsa
münhasır öte gerçekliklerinin var olduğuna
inanma yarışıdır demirden gemileri...n neden
batmadığını bulutların neden irili ufaklı
hayvanlara benzediğini ve en güzel kadınların
neden paralı organizmaların köleleri olmak
için delirdiklerini anladıkça o çok sevdiğin
anlamların teker teker silikleşip kesip
durduğun yersiz ahkamlara dönüşüryaşamak
işte sen o ahkamlarla avunurken birilerinin
demirden gemilerin güvertelerinde irili ufaklı
hayvanlara benzeyen bulutların altında ve en
güzel kadınların kollarında yaptıkları
şeydir
Swcn Krmn Karaman
29 Ağustos 2010 Pazar, 12:42
eğer güçlüysen ve cesaretin varsa yaşamayı
göze alacaksın kolayı seçiyorsan ölüme
koşacaksın herkes nefse alır***a herkes
yaşayamaz.....
Atilla Kaya
29 Ağustos 2010 Pazar, 12:46
Bana bunu yapmayacaktın Böyle bir hançerle
yıkmayacaktın beni Bir ihanetin adresi
olmamalıydı ayak izlerin Yoksa ben mi yanlış
tanıdım seni? Yoksa hep böyle kirli miydi senin
denizlerin..?
Ayhan Kılıc
29 Ağustos 2010 Pazar, 12:47
Tartışmayalım; Paylaşalım ki, gönlümüz
renklensin:)
Ben de; Zaten yaşamımızın süresiyle değil
de yaşadıklarımızla anlam kazanmıyor mu
hayat.
Hakan Özerdil
29 Ağustos 2010 Pazar, 13:11
ACZ
Mürvet Kahyaoğlu Şensoy
29 Ağustos 2010 Pazar, 13:48
YAŞAMASI ZOR OLAN HAYATMI DIR YOKSA ONU BU KADAR
ZOR HALE GETİREN BİZ İNSANLAR MI?
Hüseyin Öz
29 Ağustos 2010 Pazar, 15:10
bence biz insanlar
Osman Kara
29 Ağustos 2010 Pazar, 16:07
aynaya bakıp kemiklerine kadar görenler var***a
cahit!..
Mufide Erşen
29 Ağustos 2010 Pazar, 16:14
HER GÖNLÜN BİR KÖŞESİNDE YARALANMIŞ BİR
YER VARDIR
Mustafa Yılmaz
29 Ağustos 2010 Pazar, 16:16
Hayat devam ediyor, gün doğumlarından, Ay
kendini hilâlleyip görünürken sonraki
kayboluşuna kadar…Ve ben nerede bir can
beslemişsem hepsi yavaş yavaş akşam olunca
ortadan kayboluyordu…Karnını doyurduklarım,
yavaş yavaş beni yalnızlığa
atıyo...rlardı…Hayat bu karnı doyanlar
koşardı…Acı yaşayanlar ise, bir taşın
üstünden, diğer bir taşa sıçrayarak son bir
kuytu taşın, sivriliğinde tünerdi…Acı ve
yaşam arasındaki bir sebep bağını aç
karınla düşündüm…Susamış ve püsmüştüm
bir taşın üstüne…Sanki bedenimden kan
boşalıyordu…Kendi kanımın kokusu baş
döndürücü bir hızla gözlerimden kaçıp,
ciğerlerime nefesimle
doluşuyordu…Parçalanmış nefesler
bunlar…İç acılarımın koşarak
dökülüşlerini görür gibiyim…Beden
parçalanması bu…Uzaklardan bir şarkı sesi
geliyor ve acının kıvranan sesinin ritmi
parçalanıyordu son deniz suyu
kayalıklarında…Seslerin parçalanması,
dağılması bu… Gidip gelen tınılar,
rüzgârda kaybolan ses titreşimleri…Seslerin
ses değişimleri bunlar, kulakta acı vererek
beyne ulaşan… Ben kim, yalnızlık kimin, neden
hep sarmaş dolaş boyun bağı gibi iç içe
dolanıyorum?Bu ne ad böyle, bu isim kime ait
böyle, bu ses uğuldarken neden hep aklıma o
geliyor, neden birGölgenin salılımlarında hep
onun yürüyüş gölgeleri yapışıyor
gözlerime? Ve neden bu sesler ona doğru
uzanıyor? Hiç böyle ayaklarım son deniz suyuna
sokup denize var gücümle bir tekme atamayacak
mıyım? Neden ben son deniz suyunun kumsalında,
deniz kabukları toplayamıyorum ve neden kumdan
labirentler yapamıyorum da bütün labirentler,
yolları ezberlenmiş gibi aklımda duruyor ve ben
neden bu labirentlerde dolaştıkça yolumu
şaşırmıyorum? Neden sana kızamıyorum da
ayrı ayrı sevecenlik cümleleri geçiyor
beynimin kuytularında
dolanıyor?Bezdim…Dağıldım…Ve
unutkanlığımı unuttum adını aklımda
tutarken…ben yalnızlık bekçiği yaparken,
kalabalıklarım nerede?Sen kalabalıklığım
neredesin?Hazmedemediğim yalnızlığımın
yanında sen niye yoksun ki ben perperişan top
oynamaya çalışıyorum.Bana hayatı
zorlaştırdın sevgili…Bana sevmeyi
öğretirken, adımı kayıplar mektuplarında
görüyorum…Kayıplar insanlar veya kaybolmak
isteyenler, sevgiden kaçanlar, nereye saklanır?
Nereye ki yalnızlaşırlar orada, sen ki benim
hem yalnızlığım, hem de ezberlerimdin… Oysa
şimdi bozulmuş ezberlerimi toplamaya
çalışıyorum… Çocukların oynadığı
bilmece şekillerini bir araya getirmek için
verdikleri uğraşlar içindeyim…Ben kayboldum
sevgili… Biliyorum canın cehenneme diyeceksin,
biliyorum öfkelisindir bana, biliyorum olmadık
cümleler kuruyorsundur benim için,***a ağrıma
gidiyor bana naif adamsın demen…Ne dersen de
de,***a naif adamsın deme bana, ben bunun
hesabını veremem ve her şeyin hesabını
vermişliğimin yanında bu gidişlerdeki naif
adamlık hesabının çözümü yok bende…Gitmek
istiyorum haritaların en son hücra köşelerinde
kaybolmak istiyorum…Buralar artık kesmiyor
beni, dara düşüyorum ve dardayım ki
tutunamıyorum senin var olduğun bütün
anıların bulunduğu yerlerden kaçmak
istiyorum… Yapamadığım tek şey adını
unuttum derken bile yalana düşmeyi
hazmedemiyorum. Kafama koca bir taş düşmüş
gibi oluyorum. Y sevgili o şarkımız dediğin,
hani neydi adı diye hep sorduğum şarkı var
yahani, “kararlıyım” gibi sözleri vardı ya
işte o şarkı var ya hep çalınıyor buralarda
ve ben hep dinleyince onu ağlıyorum, böyle her
sevenin bir şarkısı mı vardı ki her seven hep
bir şarkıda ağlar…Ya sevgili silsene o
şarkıyı bizimle olan bağlarıyla beraber ki
artık bizim olmasın…Sevgili bu yollardaki O
çukurlar hâlâ duruyor… Geçen gün bir
arkadaşımla oradan geçerken gösterdimOnları
da beni azarladı, “ya abii, unut şu şarkı,
markı, çukur mukur yolları unut be ağbii,
yoksa ısıracaksın kafayı” dedi ve azarlar
gibi oldu da ben alınınca, “boş ver be abii,
benim de öyle bir şarkım var, benimde bu
yollarda saç dökmüşlüğüm var, boş ver gel
şurada bir çay içelim,” derken hınzırca
seviniyordum, hâyâl görmüyormuşum diye… Ya
sevgili bu şehri terk ettin iyi de yaptın hani,
en azından gözümün önünden yok oldun. Belki
sıra bana geldi, ben de gidiyorum artık bu
kentten***a nereye… Senden uzak, anılardan
uzak, en uç köşeye ki geri
dönemeyeyim…Biliyorum sen gelip gelip
saklanıyorsun bu şehrin kuytularına…
Biliyorum, hissediyorum,***a sevgili inan seni
görmek istemiyorum…Biliyorum ki hayatımda
yüzsüz insanlar, yüzlerini unutmak istediğim
insanlar var ve sen de onlardan biri oldun…
Git be gülüm git…Bir girdap da sen aç,bu
şehirde bana… Bir girdap daha olsa, ne fark
edecek ki, zaten dolanmışım, öncekilere…Ha
bir fazlası ya da bir eksiği olsa, ne fark
edecek be gülüm…Zaten vuran vurmuş ki be
gülüm…Çocuksu bir korkusuzluk bu, ya yetimlik
olsa da ne fark edecek be gülüm…Mustafa
Yılmaz
Lutfi Kabalcı
29 Ağustos 2010 Pazar, 20:21
Cahit ağabey,Allah gani gani rahmet eylesin,sen
gerçek bir ağabeydin.
Gülsen Atalay
29 Ağustos 2010 Pazar, 22:49
Yaşamak...
Tuncer Doğanyiğit
29 Ağustos 2010 Pazar, 23:44
güzelll
Güven Dirgi
30 Ağustos 2010 Pazartesi, 22:
kıymeti bilinmemiş şairlerimizden adı gibi
zarif bir adam
Yorumlar
yetmişinde bile, mesala,zeytin dikeceksin, hem de
öyle çocuklara falan kalır diye
değil,ölmekten korktuğun halde ölüme
inanmadığın için, yaşamak, yani ...ağır
bastığından.
uzaktaki parlak yıldızıTutsak et onu
gözlerindeki gizemli ışığaKayıp gitmesin bol
yıldızlı bir gecede sonsuzaSana hiç temmuzu
anlattım mı ben çocuk...Ya da söyledim mi
ağustosun türküsünüİkisi de Bir serencam
üstünedirVe boyu fidan yağmur saçlı bir
kızı anlatırDerler ki kız bir sevdanın
ardına düşüpKavminden kopmuşSevdalısıyla
uzak diyarlara gidipYeni...
guzel
ver ömrünü! Ömrünü emanet et ömrüme! ..
DUSTUGUNDEVAKITSIZ ANDA...BILMEDIGIM BIR NEDEN
BENI ALIP GOTURDUGUNDE O YERLERE...ARADIGIM ASKI
BULDUYSAM SENDEDIR............YA BU BENIM ICIMDE
DOLASANDA KIMDIR ?YA BU BENIM ICIMDE MEKAN TUTANDA
KIMDIR ?GERIYE KALAN YALNIZCATANIMADIGIM BU
TENDIR...
ölü gibiyim
geldiginde de ıirada bekleyenlere yer vermemiz
gereken surec hayat, ve doga kendi iclerindeki o
akilalmaz, acimasiz duzenlerinde ilerlerken,
kapanan gozler, sadece kş$inin gormesini engeller
bazıları vardır, kırpmak icin bile kapamazlar
o gozleri, hayatı kacırmaktan korkarcasına.
evet tekrarı yoktur hayatın, ve nasıl kapanan
gozler onunu goremiyorsa; asla kapanmayanlar da
cabuk eskirler
Edep bilenler başkadır, Canı ruhu yanmış
aşıklar başka...
yerine eğer bir tavuk kümesi görsem ıslanmamak
için belki de bu kümese girerdim***a kümes beni
yağmurdan korudu diye de ona şükran borcumu
ödemek için onu saray gibi göremem doğrusu siz
tabii şimdi gülerek böyle bir durumda kümesle
sarayın arasında bir fark olmadığını
söyleyeceksiniz evet, yaşamda tek***acımız
ıslanmamak olsayd, dediğiniz doğru olurdu diye
yanıt veriyorum size..
kolay..Sorun; sonrasında ortaya saçılan
binlerce "SENİ" kim
temizleyecek?(k.iskender)
gelmez; Ancak bunu bilenler hayatı hafife
alabilirler''
mutlaka öleceksin.Kimi seversen sev***a unutma
ki;birgün mutlaka ayrılacaksın.Dilediğin gibi
davran;lakin şuda herzaman hatırında olsun;her
yaptığının karşılığını mutlaka
göreceksin...
görülür olan basit ve gayet dünyevi
figürlerin başkalarının idrak edemediği
sadece bireyin kendisinin algılayabildiği şahsa
münhasır öte gerçekliklerinin var olduğuna
inanma yarışıdır demirden gemileri...n neden
batmadığını bulutların neden irili ufaklı
hayvanlara benzediğini ve en güzel kadınların
neden paralı organizmaların köleleri olmak
için delirdiklerini anladıkça o çok sevdiğin
anlamların teker teker silikleşip kesip
durduğun yersiz ahkamlara dönüşüryaşamak
işte sen o ahkamlarla avunurken birilerinin
demirden gemilerin güvertelerinde irili ufaklı
hayvanlara benzeyen bulutların altında ve en
güzel kadınların kollarında yaptıkları
şeydir
göze alacaksın kolayı seçiyorsan ölüme
koşacaksın herkes nefse alır***a herkes
yaşayamaz.....
yıkmayacaktın beni Bir ihanetin adresi
olmamalıydı ayak izlerin Yoksa ben mi yanlış
tanıdım seni? Yoksa hep böyle kirli miydi senin
denizlerin..?
renklensin:)
OYSA YAŞAMADIKÇA YAŞLANIRLAR......
de yaşadıklarımızla anlam kazanmıyor mu
hayat.
ZOR HALE GETİREN BİZ İNSANLAR MI?
cahit!..
YER VARDIR
kendini hilâlleyip görünürken sonraki
kayboluşuna kadar…Ve ben nerede bir can
beslemişsem hepsi yavaş yavaş akşam olunca
ortadan kayboluyordu…Karnını doyurduklarım,
yavaş yavaş beni yalnızlığa
atıyo...rlardı…Hayat bu karnı doyanlar
koşardı…Acı yaşayanlar ise, bir taşın
üstünden, diğer bir taşa sıçrayarak son bir
kuytu taşın, sivriliğinde tünerdi…Acı ve
yaşam arasındaki bir sebep bağını aç
karınla düşündüm…Susamış ve püsmüştüm
bir taşın üstüne…Sanki bedenimden kan
boşalıyordu…Kendi kanımın kokusu baş
döndürücü bir hızla gözlerimden kaçıp,
ciğerlerime nefesimle
doluşuyordu…Parçalanmış nefesler
bunlar…İç acılarımın koşarak
dökülüşlerini görür gibiyim…Beden
parçalanması bu…Uzaklardan bir şarkı sesi
geliyor ve acının kıvranan sesinin ritmi
parçalanıyordu son deniz suyu
kayalıklarında…Seslerin parçalanması,
dağılması bu… Gidip gelen tınılar,
rüzgârda kaybolan ses titreşimleri…Seslerin
ses değişimleri bunlar, kulakta acı vererek
beyne ulaşan… Ben kim, yalnızlık kimin, neden
hep sarmaş dolaş boyun bağı gibi iç içe
dolanıyorum?Bu ne ad böyle, bu isim kime ait
böyle, bu ses uğuldarken neden hep aklıma o
geliyor, neden birGölgenin salılımlarında hep
onun yürüyüş gölgeleri yapışıyor
gözlerime? Ve neden bu sesler ona doğru
uzanıyor? Hiç böyle ayaklarım son deniz suyuna
sokup denize var gücümle bir tekme atamayacak
mıyım? Neden ben son deniz suyunun kumsalında,
deniz kabukları toplayamıyorum ve neden kumdan
labirentler yapamıyorum da bütün labirentler,
yolları ezberlenmiş gibi aklımda duruyor ve ben
neden bu labirentlerde dolaştıkça yolumu
şaşırmıyorum? Neden sana kızamıyorum da
ayrı ayrı sevecenlik cümleleri geçiyor
beynimin kuytularında
dolanıyor?Bezdim…Dağıldım…Ve
unutkanlığımı unuttum adını aklımda
tutarken…ben yalnızlık bekçiği yaparken,
kalabalıklarım nerede?Sen kalabalıklığım
neredesin?Hazmedemediğim yalnızlığımın
yanında sen niye yoksun ki ben perperişan top
oynamaya çalışıyorum.Bana hayatı
zorlaştırdın sevgili…Bana sevmeyi
öğretirken, adımı kayıplar mektuplarında
görüyorum…Kayıplar insanlar veya kaybolmak
isteyenler, sevgiden kaçanlar, nereye saklanır?
Nereye ki yalnızlaşırlar orada, sen ki benim
hem yalnızlığım, hem de ezberlerimdin… Oysa
şimdi bozulmuş ezberlerimi toplamaya
çalışıyorum… Çocukların oynadığı
bilmece şekillerini bir araya getirmek için
verdikleri uğraşlar içindeyim…Ben kayboldum
sevgili… Biliyorum canın cehenneme diyeceksin,
biliyorum öfkelisindir bana, biliyorum olmadık
cümleler kuruyorsundur benim için,***a ağrıma
gidiyor bana naif adamsın demen…Ne dersen de
de,***a naif adamsın deme bana, ben bunun
hesabını veremem ve her şeyin hesabını
vermişliğimin yanında bu gidişlerdeki naif
adamlık hesabının çözümü yok bende…Gitmek
istiyorum haritaların en son hücra köşelerinde
kaybolmak istiyorum…Buralar artık kesmiyor
beni, dara düşüyorum ve dardayım ki
tutunamıyorum senin var olduğun bütün
anıların bulunduğu yerlerden kaçmak
istiyorum… Yapamadığım tek şey adını
unuttum derken bile yalana düşmeyi
hazmedemiyorum. Kafama koca bir taş düşmüş
gibi oluyorum. Y sevgili o şarkımız dediğin,
hani neydi adı diye hep sorduğum şarkı var
yahani, “kararlıyım” gibi sözleri vardı ya
işte o şarkı var ya hep çalınıyor buralarda
ve ben hep dinleyince onu ağlıyorum, böyle her
sevenin bir şarkısı mı vardı ki her seven hep
bir şarkıda ağlar…Ya sevgili silsene o
şarkıyı bizimle olan bağlarıyla beraber ki
artık bizim olmasın…Sevgili bu yollardaki O
çukurlar hâlâ duruyor… Geçen gün bir
arkadaşımla oradan geçerken gösterdimOnları
da beni azarladı, “ya abii, unut şu şarkı,
markı, çukur mukur yolları unut be ağbii,
yoksa ısıracaksın kafayı” dedi ve azarlar
gibi oldu da ben alınınca, “boş ver be abii,
benim de öyle bir şarkım var, benimde bu
yollarda saç dökmüşlüğüm var, boş ver gel
şurada bir çay içelim,” derken hınzırca
seviniyordum, hâyâl görmüyormuşum diye… Ya
sevgili bu şehri terk ettin iyi de yaptın hani,
en azından gözümün önünden yok oldun. Belki
sıra bana geldi, ben de gidiyorum artık bu
kentten***a nereye… Senden uzak, anılardan
uzak, en uç köşeye ki geri
dönemeyeyim…Biliyorum sen gelip gelip
saklanıyorsun bu şehrin kuytularına…
Biliyorum, hissediyorum,***a sevgili inan seni
görmek istemiyorum…Biliyorum ki hayatımda
yüzsüz insanlar, yüzlerini unutmak istediğim
insanlar var ve sen de onlardan biri oldun…
Git be gülüm git…Bir girdap da sen aç,bu
şehirde bana… Bir girdap daha olsa, ne fark
edecek ki, zaten dolanmışım, öncekilere…Ha
bir fazlası ya da bir eksiği olsa, ne fark
edecek be gülüm…Zaten vuran vurmuş ki be
gülüm…Çocuksu bir korkusuzluk bu, ya yetimlik
olsa da ne fark edecek be gülüm…Mustafa
Yılmaz
gerçek bir ağabeydin.
zarif bir adam